Her şehrin bir hikâyesi ve bu hikâyelerin farklı kahramanları var. İşte bu şehrin kahramanı da Barselona’yı masala dönüştüren adam ünlü Katalan mimar Antoni Gaudi. Mezun olduğunda okulun dekanı “Bir dâhiye mi yoksa bir deliye mi diploma verdiğimizi bilmiyorum, bunu zaman gösterecek” der, zaman bunun cevabını en güzel şekilde verir ve Barselona Gaudi’nin ellerinde bambaşka bir şehre dönüşür.
Çocukken geçirdiği hastalık nedeniyle gözlem yeteneği oldukça gelişen Gaudi’nin ilham kaynağı doğadır. Kemikler, ağaç dalları, bal petekleri, salyangoz kabukları, meyveler bunların hepsi Gaudi’nin eserlerinin bir parçası olur.

Her şeyin özünde Tanrı tarafından yaratılan doğa olduğunu savunan Gaudi, Casa Mila’da binanın dış görünüşünü denizin dalgalarına benzetirken, balkon parmaklıklarını ise yosun şeklinde dizayn eder. La Sagrada Familia adlı ünlü kilisesinin iç yapısını ayakta tutan kolonları ise ağaç şeklinde tasarlamıştır. Doğanın birçok formunu ve yansımasını kullandığı bu kilisenin içinde gezinirken ormanda dolaşıyormuş hissine kapılır, yanar döner ışık demetlerinin vitraylarla süslü camlardan içeri girmesiyle, bu ormanın aydınlatışını izlersiniz.
Park Güell: Çağının çok ötesinde bir mimar olan Gaudi’nin en ilgi çekici eserlerinden biri Park Güell’dir. Doğanın formlarından esinlenerek inşa ettiği bu yapıdaki eserlerin sıra dışı mimarisi, renkleri ve desenleri ile rengârenk bir yolculuk yapacaksınız. Park Güell’in tarihine bakarsak, dönemin zenginlerinden Eusebo Güell mimar Gaudi’den Barselona’nın yüksek bir tepesinde içerisinde evlerin, etkinlik alanlarının ve bahçelerin yer alacağı bir bahçe-şehir yapmasını ister, bu bahçe şehrin yapımı 1914 yılında yarım kalır ve devam edemez; ancak yapımı biten 2 ev, meydan, 3 viyadük, sütunlu salon ve Gaudi’nin kendi evi de dahil bu yarım kalan haliyle bile inanılmaz güzellikle olan eserler 1922 yılında halka açık bir parka çevrilir.
Barselona’nın ünlü caddelerinden Passeig de Gracia üzerinde Gaudi’nin iki tane eseri bulunuyor. Bunlar Casa Milà ve Casa Batllo.
La Casa Milà: La Pedrera (Taş ocağı) adıyla da bilinen döneminin en farklı binalarından biri olan bu yapı 1900’lerin başında şehrin varlıklı ailelerinden olan Mila’lar için yapılmış. Ön cephedeki dalgalı deniz ve yosunları anımsatan balkon demirleri, çatı tasarımı, doğal taşlarla döşenen duvarları, özel kolon ve kemerleri ile eserin her noktasında Gaudi’nin imzasını görebilirsiniz.
Casa Batllo: Gaudi’nin sıra dışı bir mimar olduğunu hepimiz biliyoruz. Sıra dışılıklarından biri de eserlerinde düz ve keskin çizgiler kullanmayı tercih etmemesidir. Bu sebepledir ki Casa Batllo’da tek bir düz çizgi bile göremeyeceksiniz. Dış cephesindeki muhteşem mozaikleri, ejderha sırtı şeklindeki çatısı, kemik sütunlu dış cephesi ve maskeyi andıran balkon korkulukları ile Gaudi’nin en ilginç ve güzel eserlerinden biri.
Plaça Real Meydanı’ndaki Sokak Lambaları da Gaudi tasarımı.

Gaudinin hayatı ve eserleri kadar ölümü de bir o kadar ilginç. Şöyle ki, 1926 Haziran’ında Barcelona’nın merkezinde sokakta yerde yatan yaşlı bir adam bulunur ve bu adamı tramvayın ezdiği söylenir, üstü başı oldukça eski cebinde kimliği olmayan bu yaşlı, kimsesiz bir dilenci sanılır ve kimsesizler hastanesine kaldırılır. Günler sonra bu kişinin Gaudi olduğu anlaşılır ama artık çok geçtir, kimsesizler hastanesinde hayata gözlerini yummuştur bile.